Cumhurbaşkanı Erdoğan: Zulme Karşı Her zaman Sesimizi Yükselttik!

Dünya İnsan Hakları Günü Kardeşliğin Yüzü Programı'nda açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan; "Bize bühtan eden CHP ve yandaşlarına tavsiyem, diktatör kime denir görmek istiyorlarsa Suriye'den gelen hapishane görüntülerini seyretsin. Diktatörün ne olduğunu öğrenmek istiyorlarsa Baas rejiminin günah galerisine bir baksınlar" dedi

GÜNCEL - 9 saat önce

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dünya İnsan Hakları Günü Kardeşliğin Yüzü Programı'nda açıklamalarda bulundu

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları:

Aziz milletim, kıymetli yol arkadaşlarım, sevgili çocuklarımız sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum. BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin kabulünün 76. yıl dönümüne özel düzenlenen programda sizlerle bir araya gelmenin mutluluğu içerisindeyim.

Bölgemizde, ümidini Türkiye'ye bağlamış kardeşlerime de selamlarımı gönderiyorum. Bilhassa Gazze'de haysiyet mücadelesi veren kardeşlerime selamlarımı yolluyorum. Aynı şekilde 61 yıllık zulmün ve baskının ardından özgürlüklerine kavuşan Suriyeli kardeşlerime selam, sevgi ve en derin muhabbetlerimi iletiyorum.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin kabulünün üzerinden dün itibarıyla tam 76 sene geçti. Zamanla bu beyannameni içi boşaltıldı. Bunun en acı örnekleri bizim gönül coğrafyamızda yaşandı. Bu beyanname 1948 yılında kabul edildi, bu tarih İsrail'in de Filistin'de zulme başladığı yıl olarak tarihe geçti.

Belgenin kabulü sadece İsrail'in hukuk tanımazlığına değil, Balkanlardaki soydaşlarımızın zorunlu göçlere tabi tutulmasına, baskı ve asimilasyon politikalarına maruz bırakılmasına da mani olamadı. Srebrenitsa'dan 800 bin insanın hayatını kaybettiği Ruanda soykırıma kadar farklı bölgelerde çok ağır insan hakları ihlallerine şahitlik ettik. Hocalı ‘da kardeşlerimiz can verirken, Irak ve Afganistan işgal edilirken, Ebu Gureyb'de insanlar işkenceden geçirilirken aynen bugün olduğu gibi. Komşumuz Suriye'de tarihin en vahşi zulümleri yaşanırken, beyanname göz göre göre ayaklar altına alınırken lafa gelince insan hakları ve demokrasi havarisi kesilenlerden hiçbir ses duyulmadı. Aynı çifte standartla ülkemizle ilgili hususlarda defalarca biz de karşılaştık. Bölücü örgütün terör eylemlerinde çoğu sivil binlerce vatan evladını şehit verdik. Sırf bölücü teröre boyun eğmediği için işkenceyle katledilen nice insanımız oldu.

"MASUMLARI KATLEDEN CANİLER, BATILI ÜLKELER TARAFINDAN BAŞ TACI YAPILDI"

Aynı şekilde 15 Temmuz gecesi 252 insanımız FETÖ'cü hainler tarafından kalleşçe, alçakça şehit edildi. Ama tüm bu süreçlerde eleştiri okları ülkemize yönelirken masumları katleden caniler batılı ülkeler tarafından kollandı, baş tacı yapıldı.

Burada şu gerçeği çok net görebiliyoruz. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin altını en fazla oyanlar dünyada bunun güya savunuculuğunu üstlenenlerdir. Meselenin bir diğer boyutu ise şudur; İnsan Hakları, günümüzde siyasallaştırılmış bir kavramdır ve çoğu zaman siyasi mühendisliği projelerinde bir araç olarak kullanılmaktadır. Geldiğimiz noktada insan hakları sadece dünyanın belli bir bölgesine ve belli bir insan nüfusuna uygulanan imtiyazlı haklar şeklinde algılanıyor. Zahirdeki tüm aksi söylemlere rağmen işin özünde renk, köken, kan ve inanç üzerinden daraltılmış bir insan hakları tanımı yapılıyor. Beyaz adam beyannamede kayıtlı tüm hakları kullanmada alabildiğine özgürken insanlığın geri kalanı ancak belli haklardan istifade edebiliyor. Dünyada insan haklarına riayet konusunda yaşanan gerilemenin temel sebebi işte bu sınıfsal, samimiyetsiz ve riyakâr politikalardır.

"BİR ZULÜM VARSA KİMSEDEN ÇEKİNMEDEN SESİMİZİ YÜKSELTTİK"

Biz insanı yaşat ki devlet yaşasın diyen bir tasavvur sahibiyiz. 7 asır önce devletimizin kurucularına yapılan bu tavsiye devlet ve toplum hayatında yüzyıllardır milletimize rehberlik ediyor. Yine bundan beslenen bir diğer önemli umdemiz mazluma kimlik sorulmaz prensibidir. Millet olarak tarih boyunca dünyanın neresinde bir zulüm varsa kimseden çekinmeden sesimizi yükselttik, tavrımızı ortaya koyduk. 5 asır önce Engizisyon zulmüne maruz kalan Musevilere kapısını açarak hayatlarını kurtaran bizdik. 19. yüzyılda Polonyalı mültecilere "Tacımı veririm, tahtımı veririm. Fakat devletime sığınanları asla geri vermem" diyerek sahip çıkan bizim Sultanlarımızdı. İkinci Cihan Harbi'nde Nazi vahşetinden kaçan farklı milletlere kapısını açan yine biz olduk. Birinci Körfez Savaşı'nda Kuzey Irak'taki Kürt kardeşlerimizi katliamın pençesinden kurtaran yine biz olduk. Ayn-el Arap'a DEAŞ'lı caniler saldırdığında bir gecede yüz binlerce Suriyeli Kürdü ülkesine kabul eden yine Türkiye, bizim hükümetimizdi. Benzer olayların tarihimizde sayısız örneği bulunuyor.

Burada şunu büyük bir gururla ifade etmek isterim. Türkiye asırlardır mazlumlara eman yurdu olmuş, müşfik ve merhametli bir ülkedir. Milletimiz de ali cenap bir millettir. Kapımıza gelene Türk müsün, Arap mısın, Kürt müsün diye sormadık. Bizden yardım dileyene Müslüman mısın, Hristiyan mısın, Yahudi misin diye sormadık.

Türkiye'ye sığınana "sen beyaz mısın, siyah mısın?" diye sormadık. İhtiyaç sahiplerinin kimliğine asla bakmadan inancına, derisinin rengine aldırmadan sadece ülkemizin kapılarını değil, gönül dünyamızın kapılarını da ardına kadar biz açtık. Nerede bir mazlum ve mağdur varsa hakkını savunduk. Zulmü alkışlayanlardan değil, gerektiğinde bedel ödemek pahasına Hakk'ı tutup kaldıranlardan olduk. Hem Gazze mezaliminde hem de Suriye krizinde kardeşlerimizi asla yalnız bırakmadık. 86 bin tonluk insani yardım miktarıyla Filistin'e en fazla destek sağlayan ülkelerdeniz. Ticari işlemleri durdurmak suretiyle İsrail hükümetine en net tepkiyi veren ülke yine Türkiye'dir. Lübnanlı kardeşlerimize ulaştırdığımız yardımlarla burada da elimizden geleni yapıyoruz ve yapacağız.

"İNSANLIK KAZANDI, MERHAMET KAZANDI"

Ülke ve millet olarak insanlık sınavını başarıyla verdiğimiz yerlerin başında komşumuz Suriye geliyor. İlk günden beri bu meselede durduğumuz yer bellidir. Tutumumuz bellidir, söz ve eylemlerimiz apaçık ortadadır. Türkiye, Suriye krizine daima vicdan odaklı yaklaşmıştır. İnsanlığımızın, Müslümanlığımızın ve komşuluğumuzun gereği ne ise zor dönemde bunu yapmaya gayret ettik. Suriyeli muhacirleri Ensar ruhuyla 13 yıl boyunca hamdolsun en güzel şekilde misafir ettik. Hatırlayın, hep ne dedim; biz Ensar’ız. Dolayısıyla bir muhacir ne yapıyorsa işte biz bunu yapmaya mecburuz dedik. Ne zaman dedik ki; "Sizi kovacağız." Bu ülkedeki ana muhalefete rağmen dedik. Elbette bu süreci zehirlemek isteyenler de oldu. CHP'nin eski genel başkanı Nazi vari, ırkçı, nefret söylemleriyle milletimizi galeyana getirmeye gayret ederken evlerini, vatanlarını, kimi zaman ailelerini bir gecede terk etmek zorunda bırakılan mazlumlara vicdansızca, insafsızca saldırdılar. Bu garibanları hedef haline getirmekten utanmadılar. Sırf seçimlerde 3-5 oy daha fazla alabilmek uğruna ne bize ne milletimize ne de inancımıza yakışmayan yollara tevessül ettiler. Tabii işin daha üzücü yanı da şudur. Birileri maalesef buna sırf menfaatlerini koruma adına sessiz kalmıştır. Haktan, hukuktan, adaletten, özgürlükten bahsedenlerin çoğu haftalarca süren bu ırkçı nefret furyası karşısında iki kelam etmedi. Mesele Suriyeli muhacirler olunca doymadılar, görmediler, konuşmadılar. Peki sonuçta ne oldu? Vicdan kazandı, vicdan. İnsanlık kazandı, merhamet kazandı, dayanışma kazandı, yüce gönüllü olmak kazandı.

kaynak:sabah

Günün Diğer Haberleri