Konya’da Mesnevîhanlık Geleneği ve Mesnevî Okumaları Paneli Yapıldı!

Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Konya Şubesi, Mevlâna ihtifalleri kapsamında programlarına devam ediyor. Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırmaları Enstitüsü iş birliği ile TYB Konya Şubesi Kültürevi D. Mehmet Doğan Kütüphanesinde “Mesnevîhanlık Geleneği ve Mesnevî Okumaları” konferansı yapıldı. Prof. Dr. Nuri Şimşekler’in Panel Başkanlığını üstlendiği programın konuşmacıları Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu Prof. Dr. Zülfikar Güngör ve Dr. Nazif Öztürk oldu.

Konya Haber - 6 gün önce

Açılış konuşmasını yapan Şimşekler “Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi olarak, Mevlâna'nın 751. vuslat yıldönümü etkinlikleri çerçevesinde, Paydaş Mevlâna Araştırmaları Enstitüsü ile birlikte iki önemli programa imza atmanın gururunu yaşıyoruz. Bu panelimizde, Mevlâna döneminde başlayan ve günümüze kadar artarak devam eden Mesnevî okuma geleneğini ele alacağız. Yaklaşık 800 yıldır süregelen bu köklü geleneğin nasıl oluştuğunu, içeriğini ve günümüzdeki uygulamalarını konuşacağız. Özellikle, Türkiye Yazarlar Birliği Genel Merkezi'nin Ankara'da 25 yıldır sürdürdüğü kesintisiz Mesnevî okumalarına odaklanacağız. Bu okumaların mimarları ve değerli hocalarımız bugün aramızdalar: Nazif Hocamıza, Adnan Hocamıza ve Zülfikar Hocamıza hoş geldiniz diyor, şeref verdiler diyorum. Ayrıca, etkinliklerimizde bizi her zaman destekleyen Çelebi ailesine de teşekkür ediyorum.” Dedi.

Selamlama Konuşmasını yapan TYB Konya Şube Başkanı Ahmet Köseoğlu “Bugün Ankara'dan şehrimize teşrif eden çok değerli hocalarımıza, 30 yılı aşkın süredir dostluk bağıyla bağlı olduğum kıymetli arkadaşlarıma ve yakınlarına hoş geldiniz diyorum. Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi’ni bugün yeniden bereketlendirdiniz, Rabbime hamd ve şükrediyorum. Böylesine anlamlı bir mekanda hayırlı ve güzel programlar gerçekleştiriyoruz.''dedi

İlk konuşmacı olan Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu “ Mesnevî Şerif'in bize verdiği bilgiler ve Divan-ı Kebir'de bize tattırdığı manevi lezzetler bizi bir araya getiriyor. Bugünleri bir şenliğe dönüştüren, "Ölüm bir düğündür, ebedi bir sır, Allah tektir” gibi büyük bir heyecan ve neşeyle anlatılan bir gazelin başlangıç beyitidir bu. Ölümün ebedi bir düğün olduğunu, sırrının Allah'ın birliğine iman etmek ve bağlanmakta olduğunu, yolumuzun ve yöntemimizin belli olduğunu ifade eder. Dolayısıyla Peygamber Efendimizin yolunda elimizden gelen çabayı göstermek insanoğluna yakışır ve bu durum güzel örneklerle anlatılır. Ancak bugünkü konumuz bu değil, Mesnevîhanlık üzerine konuşacağız.” Dedi.

Mesnevîhanlık üzerine konuşmasına devam eden Karaismailoğlu “ Mesnevîhan, Mesnevî okuyan demektir, ancak kültürümüzde Mesnevî okutan anlamında da kullanılmıştır. Hazreti Mevlâna'nın her vaazı, her sohbeti, her okuduğu şiir, o günlerde tekrar tekrar okunuyor ve açıklanıyordu. Öncelikle Mesnevî Şerif'in yazılmasında, Hazreti Mevlâna'nın hangi saatte ve hangi halde olduğu fark etmeksizin, Çelebi Hüsameddin ve Sultan Veled hemen bunları kayıtlara geçiriyordu. Dolayısıyla Mesnevî okumak veya okutmak, yani öğretmek manasında, Mesnevîhanlık olduğunda da Mesnevî okuma veya okutma faaliyeti, eylemi, işi manasında Türkçeleşmiş bir kelime oldu.” Cümlelerini sözlerine ekledi.

Tahirül Mevlevi’nin Mesnevî şerhleri üzerine konuşan Prof. Dr. Zülfikar Güngör “Süleymaniye Kütüphanesi'nde, o zaman Muammer Ülker Bey vardı, Allah rahmet eylesin. Akkuş hocamızın selamını ilettik ve yazma eserleri incelemek istediğimizi söyledik. "Burada günde 3 tane verirler" dediler. Biz de "3 taneyle bitiremeyiz, bize bir himmet edin" dedik. Sağ olsunlar, yardımcı oldular. Sabah kütüphane açıldığında giriyordum ve saat 4'e kadar dışarı çıkmadan Tahir Mevlevi'nin yazma eserlerini inceliyordum, kayıtlar alıyor, notlar tutuyordum. O zamanlar dijital ortam bu kadar yaygın değildi. Eserlerin bir kısmının mikrofilmini alıyorduk, sonra o mikrofilmlerden kağıda baskı alınıyordu. Böyle bir süreçle Tahirül Mevlevi'nin kitaplarını, yazma ve basma eserlerini tespit ettik.” Dedi.

Son konuşmacı Dr. Nazif Öztürk “Cenab-ı Allah'a hamd ediyorum. Mehmet Doğan ile bu işleri birlikte yürütmek ayrı bir güzellikti. Gençler için söyleyeceğim, özellikle bahsedeceğim şeylerin bir kısmı hiçbir yerde yazılıp çizilmemiştir. Mehmet Bey ile ilgili söyleyeceklerim, buraya gelenlerin ve buradan gittikten sonra dostlarınıza, ailenize, yakınlarınıza, çocuklarınıza anlatacağınız şeyler olacaktır. Bu zenginliği ve espriyi unutmamak gerekir. Türkiye Yazarlar Birliği, ilklerin ve ilkelerin kuruluşudur; bu cümleyi aklımızda tutalım. Mehmet Doğan Bey'in çok eseri var, burada da görüyorsunuz, fakat üç önemli eserinden biri Yazarlar Birliği'dir. Yazarlar Birliği'ni kurmak ve onu yarım asırdır yaşatmak gerçekten bir himmet ve hünerdir. Çünkü Türkiye'de kurulan her 100 dernekten 50'si ilk 5 sene içinde kapanır. Bu üç temel eser dediğimden biri Türkiye Yazarlar Birliği, diğeri Mehmet Doğan Büyük Sözlük, bir diğeri de Batılılaşma İhaneti kitabıdır. Diğer eserleri bu üç değerin etrafındadır. Türkiye Yazarlar Birliği, Ankara’da geleneği geleceğe taşımak, nesilleri geçmişte buluşturmak gibi derin bir görüşle hareket etmektedir.” Dedi ve sözlerini “Bu nedenle, 28 Şubat kararlarının toplumun üzerine çöktüğü, ikna odalarının kurulduğu, genç nesillerin baskı altında olduğu bir dönemde, biz bir taraftan ilahiyat fakültelerinde başörtüsü konusunda konuşmalara gidiyorduk. Artık polis arkadaşlarla iyice tanışmıştık. Geleneğimiz, toplu kitap okumalarıyla başladı. Benim kuşağım, yani artık Pir-i Fani mi demek lazım, aksakal mı demek lazım, ne demek lazımsa, benim yaşımdaki insanlar bu toplu kitap okuma geleneğinin Anadolu köylerine, mahallelerine kadar indiğine şahit oldular diye düşünüyorum. Çünkü benim babam ve amcam bu işleri kış aylarında, özellikle merkeze bağlı bir köyde, şimdi mahalle oldu, orada okurlardı. Bu işin iki tarafı var: Kültür seviyesi yüksek, eğitimli insanlar, edebi zevki olanlar Mesnevî okurdu. Diğer bir kısım ise Buhari Şerif okurdu. Daha az eğitim görmüş veya eğitim imkanı bulamamış olan insanlar ise Aşık Garip, Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun gibi aşk hikayeleri, Hazreti Ali'nin cengi, Battal Gazi'nin cengi gibi cenk kitapları, Ahmediye, Muhammediye kitapları okunurdu.

Bu gelenekten hareketle bir nefes alalım düşüncesiyle Türkiye Yazarlar Birliği'nde 1998 seçiminde Genel Başkan oldum. 2000-2004 arasında da genel başkanlık yaptım. Ahmet Köseoğlu Bey de yardımcım olarak birlikte çalıştık. Onun da bu çalışmalarda emeği vardır. Bugün de bu hizmete devam etmesi yine bir himmete bağlıdır diye düşünüyorum. O zaman Mehmet Doğan merhumun çok önem verdiği Safahat okumaları vardı. Ömrünün sonuna kadar okumaya ve okutmaya devam etti. Bir ara biz de okuduk, Polatlı'ya gittik geldik. Safahat gerçekten önemli bir kitap, Mehmet Akif önemli bir şahsiyet. Bunu okuduk, ardından Necip Fazıl'ın Çile kitabı okundu, arkasından Ahmet Hamdi Tanpınar'ın, "şehirlerin efendisi" dediğimiz Beş Şehir kitabı okundu ki, gençlere tavsiye ederim. Şehir hayatını anlamak ve Türkçenin nasıl kullanılabileceğini, Türkçe zenginliğinin nasıl olduğunu tatmak için bile Ahmet Hamdi Tanpınar'ı okumak gerekir. Bunları beraber oturup karar verip okuduk.

Fakat ben kendi kendime düşünüyordum, bundan sonra ne yapacağız diye. Toplu okumalar güzeldi ama gündeme getirdim ve dedim ki, biz, geleneğimize uygun olarak Mevlâna'nın Mesnevî'sini başlatalım. Yönetim kurulundaki arkadaşlar biraz tereddüt ettiler. "Tamam, güzel fikir, okuyalım ama Mesnevîhan'ı nereden bulacağız? Mesnevî okuyacak insanı nereden bulacağız? Bu kişiyi bulsak bile Mesnevî okumalarını takip edecek ve dinleyecek muhipleri, yani sempati duyan, bilgi edinmek isteyen insanları nereden bulacağız?" Bu meseleyi biraz tartıştık ve en son vardığımız nokta şu cümlelerdi (hatırlıyorum): "Biz öyle bir nesiliz ki hem Mesnevîhan hem de Mesnevî muhibbi yetiştirmekle yükümlüyüz." Bu çaba ve gayretle 4 Eylül 2000 tarihinde Ankara'da Mesnevî okumalarını başlattık. Allah bereketini artırdı, o günden bugüne devam ediyor.” Diyerek sonlandırdı.

 

Günün Diğer Haberleri