Günümüzde, bir kişinin aynı anda birden fazla devletle vatandaşlık bağı olması, yani çifte vatandaşlık, birçok tartışmanın odağında yer alıyor. Şu bir gerçek ki, bu sistem özellikle seçim dönemlerinde büyük sorunlara yol açıyor ve demokratik sistemin adalet ilkesini zedeliyor.
Düşünün ki, bir kişi yılın 11 ayını başka bir ülkede geçiriyor, sıradan bir tatil için memleketine geliyor ve burada yaşayan insanların kaderini belirleyecek oyu kullanabiliyor. Oysa ki, kendi yaşadığı ülkede oy kullanma hakkına bile sahip değil. Seçme ve seçilme hakkının, o ülkede yaşayan ve o ülkenin günlük sorunlarını soluyan insanların elinde olması gerekmez mi?
Bu sistem, yalnızca seçimlere değil, ülkelerin ekonomik ve toplumsal dengelerine de zarar veriyor. Vergi sistemlerinden sosyal haklara kadar pek çok konuda çifte vatandaşlığın yarattığı sorunlar göz ardı edilemez. Bir ülkede yaşamayan ancak o ülkenin kaynaklarından faydalanan bireylerin, orada yaşayan insanlarla aynı haklara sahip olması, ciddi bir adaletsizliktir.
Bu nedenle, Birleşmiş Milletler'in (BM) bu konuda bir karar alarak çifte vatandaşlığın sona erdirilmesini gündeme getirmesi gerekiyor. Ancak BM bunu yapar ya da yapmaz, o ayrı bir konu. Bizim kendi adımızı atmaktan başka şansımız yok! Artık bahaneye yer yok; ya burayı seçeceksin ya da orayı!
Ayrıca, bu konu yalnızca bir yasal düzenleme meselesi değil, aynı zamanda bir milli bilinç meselesidir. Vatandaş olmanın sorumluluklarını taşımayan, yaşadığı ülkeye katkıda bulunmayan bireylerin, sınırsız haklardan yararlanması doğru değildir.
Unutmayalım, bir ülkede yaşamayan kişilerin, o ülkenin geleceğini belirleme hakkı olmamalıdır. Bu, hem demokratik adalet hem de toplumsal huzur için Şarttır!