Konya’nın tarihi ve kültürel yerleşim yeri Alaeddin Tepesi binlerce yıllık tarihi, efsaneleri ve gizemiyle binlerce yıldır Konya’nın kalbindeki varlığını sürdürüyor. Efsaneye göre Sultan Alaaddin Keykubat bir saray yaptırmak ister ama bu sarayın büyükçe bir tepede ve şehre hakim konumda olmasını ister tabi böyle bir yer bulunmamaktadır her yer dümdüz. Hemen sultan ferman çıkarır herkesin toprak vergisi olarak toprak getirip bir yere yığmasını ister bütün halk kağnılarla çuvallarla getirdiği toprağı bir bölgeye yığar ve büyükçe bir tepe oluşturur ve bu tepeye Alaaddin Tepesi adını verirler.
Oysa Alaaddin Tepesi’ndeki yerleşim Selçuklulardan bile binlerce yıl önceye dayanmaktadır. Konya Büyükşehir Belediyesi’nin şehir ansikpoledisi konyapedia’da Levent Zorluoğlu imzasıyla yer alan makalede yer alan bilgiye göre Alâeddin Tepesi’nin tarihçesi şöyle:
Alâeddin Tepesi adını, kuzey yamaca yakın yerde bulunan ve Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat tarafından yaptırıldığı kabul edilen Alâeddin Camii’nden ve Konya Köşkü olarak da bilinen Alâeddin Keykubat’a ait saraydan almıştır. Tepe aslında asıl Konya höyüğünün en yüksekte kalan ve şimdi çok az izi kalmış bir “iç sur/ kale”nin olduğu bölümün de adı olarak günümüze ulaşmıştır. Tepe üzerinde, özellikle seyahatnamelerde ve diğer kayıtlarda sözü edilen binaların bir kısmı günümüzde ayakta durmaktadır; bir kısmı ise zamanla yıkılmış ve yok olmuştur. Günümüzde birçoğu kaybolmuş olan ve Alâeddin Tepesi’ni çevreleyen surların içinde ve tepenin biraz daha kuzeyinde Konya Köşkü’ne (Sarayına) ait kalıntı bulunmaktadır.
Caminin güneyinde, şimdi artık kullanılmayan su deposunun bulunduğu yerde ise, muhtemelen Erken Hristiyanlık Döneminde yapılmış Aziz Amfilokhyus Kilisesi (Eflatun Mescidi*) bulunmaktaydı. “İç surun/ kalenin” dışında kalan yerlerde, kuzey yamaçta, Karatay Medresesi*, batı eteğinde İnce Minare Medresesi* gibi Türkiye Selçukluları Dönemine ait yapılar yer almaktadır. Yine “iç surun/kalenin” dışında kalan ve Alâeddin Tepesi’nin doğusuna düşen; şimdi dershane olarak kullanılan yapının temel kazısı sırasında, günümüz zemin seviyesinden yaklaşık 6-7 m aşağıda bir duvar parçası bulunmuştur ki, herhangi bir kanıt olmasa da bu duvarın Selçuklular öncesi, belki de Roma Dönemine ait bir evreye ait olduğu söylenebilir.
Alâeddin Tepesi ve bunun “dış surlara” kadar çevresini oluşturan ve binlerce yıldır üst üste gelen yerleşimlerin katmanlarının oluşturduğu asıl Konya Höyüğü de bir “dış sur/ kale” ile çevrilmişti. Alâeddin Tepesi’nden bu dış surlara kadar olan eğim, bu alanlardaki yerleşimlerin yoğunluğu sebebiyle giderek daha fazla aşınmıştır ve burada, toprak üstünde, geçmişe ait çok az kalıntı vardır ki, bunlar da modern yerleşmenin izin verdiği ölçüde ayakta kalmışlardır. İşte modern Konya’nın eski merkezini oluşturan Alâeddin Tepesi’ni, asıl Konya Höyüğü’nün merkezi olarak kabul etmek gerekir.
Alâeddin Tepesi’nde 1941 yılında yürütülen kısa süreli, küçük bir arkeolojik kazıda buradaki toprak altında kalmış ve Konya’nın geçirdiği tarihî evrelere tanıklık eden kalıntılar ortaya çıkmıştır. Bu kazılar sırasında, en büyüğü Tepe’nin İnce Minare’ye bakan batı yamacında olmak üzere, Alâeddin Köşkü’nün bulunduğu alanda ve höyüğün güney yamacında dört sondaj açılmış ve Alâeddin Tepesi’nin kültür katmanları tespit edilmeye çalışılmıştır. A olarak adlandırılan büyük açmada tepenin o zamanki yükseltisinin -5 ve -14 metresinde başlatılan çalışmalarda, yüzey toprağının hemen altında, Osmanlı Dönemine ait basit taş temelli yapılara ait bazı ev kalıntıları, pişmiş toprak levhalarla kaplı zeminler ile Müslüman mezarları bulunmuştur. Bu tabakada ayrıca tandırlar ve depo küpleri de ortaya çıkarılmıştır. Bu tabakanın altında, -8 m ve -10 metreden başlayan ve yine iki safhalı olan tabakada, Selçuklu Dönemine ait basit yapı temelleri ile bunlara ait birimlere ulaşılmıştır. Bu dönem yapılarında yer yer daha eski Bizans ve Roma dönemlerine ait başlık ve benzeri mimari parçaların kullanılması dikkat çekicidir. Selçuklu tabakasının altında, -9 m ile -10,50 m arasındaki katman, Bizans yerleşmesi, bunun altında -11,50 m derinliğe kadar olan tabaka da Roma Dönemi yapılarına ait temel kalıntılarının ortaya çıktığı seviyeler olarak tanıtılmıştır. -11,50 m ile -14,00 m arasındaki en kalın tabaka ise, Helenistik Çağa ait kalıntıların ortaya çıkarıldığı kısımdır ve burada farklı seviyeler tespit edilmiştir ki, bu seviyelerden bir kısmı Klasik Çağı da kapsamaktadır.
Bu seviyelerden biri olan C seviyesinde, genişliği 2,50 m olan ve taş temel üzerine kerpiç örülen duvarın bir sur olabileceğine işaret edilmiştir ki, bu, Alâeddin Tepesi’nde, varlığı bilinen en eski sur duvarıdır. A açmasının -14,50 metresinden -17,50 m derinliğe kadar olan kısmında ise, yer yer 3 safhalı olduğu belirtilen Frig Çağı katmanları ortaya çıkarılmıştır. Çok güçlü bir dönem olduğu anlaşılan Frig Çağı yapıları da taş temel üzerine kerpiç duvarlı olup, çok düzenli olduğu özellikle belirtilmiştir. Alâeddin Tepesi’nin -18 metreden sonraki derinliğinde, içerisinde kum da bulunan ve herhangi bir kültür kalıntısı içermeyen bir tabakaya ulaşılmıştır ki, bu durum, tepenin en geç MÖ 2000’li yılların sonundan itibaren yerleşildiğinin bir göstergesi olarak kabul edilmelidir.
Şimdi Konya Arkeoloji Müzesi ve Karatay Medresesi’nde saklanan 1941 yılı kazısının malzemesi dikkate alındığında, Alâeddin Tepesi’ndeki en eski yerleşme katlarının Frig Çağına, MÖ VIII. yüzyıla ait olduğunu söyleyebiliriz. Antik yazarlar Konya’yı bir Frig kenti olarak nitelediğine göre, Alâeddin Tepesi kalıntıları ve buluntuları bu ifadeleri doğrulamış olmaktadır.
Friglerden sonra, sırasıyla Lidyalılar, Persler ve Helenistik çağlarda da bu iskânın sürdüğü bu dönemlere ait seramiklerden anlaşılmaktadır. Her ne kadar müzelerde Alâeddin Tepesi kazılarında bulunmuş Roma ve Bizans Çağına ait özellikli malzeme yok ise de bu dönemlerde de tepe üzerinde yerleşmelerin bulunduğu 1941 yılı kazısında ortaya konmuştur. Şurası kesindir ki, Roma, Bizans ve sonrasındaki çağlarda Orta Anadolu’nun en önemli merkezi olan Konya’nın (İkonyum) asıl yerleşme alanı Alâeddin Tepesi’nin dışında kalan Konya Höyüğü üzerine yayılmış bulunmaktaydı. Bizans Çağı sonrasına, Selçuklu zamanına ait küçük buluntular daha çok B sondajında bulunmuş olup, bunlar Alâeddin Köşkü’ne ait sırlı tuğla ve kaplama malzemelerinden oluşmaktadır. Beylikler ve sonrası dönemlerde de hem Alâeddin Tepesi’nde hem de Konya Höyüğü’nde yerleşmenin sürerek günümüze kadar ulaştığı anlaşılmaktadır
Kaynak bbnhaber