Konya Haberci | Konya Haber
HV
21 KASIM Perşembe 12:14
Advert

ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR

Fatih KUT
Fatih KUT
Giriş Tarihi : 24-08-2022 11:17

                                                              

           Adalet: Düzenli ve dengeli davranma, her şeyin ve herkesin hakkını verme, haksızlıklardan uzaklaşarak orta yolu tutma, bir şeyi yerli yerine koyma, insaf ve eşitlik anlamlarındadır. Geniş kapsamlı bir kavram olan adaletin zıttı zulüm, hıyanet ve insafsızlıktır.

Adaletin İslâm toplumunda, yönetimde, muhakemelerde ve insanlar arası ilişkilerde tam anlamıyla uygulanması zorunludur. Çünkü adalet mülk'ün temelidir. Adaletin olmadığı cemiyetlere zulüm, anarşi ve terör hâkim olur. Toplumsal isyanlar çıkar, mahkemelere, devlete hatta fertlerin birbirlerine olan güveni kaybolur. Kendilerini koruma ve haklarını elde etme peşine düşeceklerdir. Kan davaları ve ihkakı hak peşinde koşan bu cemiyetlerde yıkılıp tarihe karışacaktır. Bu hususta peygamberimiz bizleri uyarmıştır. “Bir kavmin (devlet, mahkeme, aile ve fertleri arasında) hak ve adaletten uzak hükümler verilirse, o kavimde mutlaka kan dökümü yaygınlaşır”. (Muvatta, Cihad, 26 )

Adalet, sadece devlete ve yöneticilere has bir olgu değildir. Adalet, hukuki, içtimai ve ahlakı alanların hepsini kapsar. Bu bağlamda adalet “kişinin kendine, ailesine ve çevresinde yer alan insan, doğa ve hayvanlara karşı görevlerini ve haklarını yerine getirmesidir. Peygamberimiz (s.a.)’in hadislerinde “Hükmünde, ailesine karşı ve velayeti altında olanlar hakkında adil davrananlar, kıyamet gününde nurdan minberler üzerindedirler” (Müslim, Sünen, İmare 5) geçen adalet, bu geniş boyutuyla ele alınan adalettir. Çünkü adalet, kişinin görevlerini yerine getirmesi ve haklarını almasıdır. Bu itibarla kişi hem kendine karşı hem de aile efradına karşı, ayrıca yöneticiler emri altında olan memur, işçi ve halklara karşı görevlerini adil ve dengeli bir şekilde yerine getirmek zorundadırlar. Aksi takdirde kendisine emanet edilen “nefsi, ailesi ve emri altında bulunanlara” zulmetmiş olurlar.

           Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:  "De ki, Rabbin adaleti emretti." (7/29), "Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder." (16/90), "Allah size, mutlaka emanetleri (görev ve vazifeleri) ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder." (4/58), "Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan kendiniz, ana - babanız ve akrabanız aleyhinde olsa da Allah için şahitlik eden kimseler olun." (4/135)

      Bunlar ve bunlara benzer daha birçok ayet-i kerimede adalet kavramının sadece Müslüman olanlara değil, kültür, bilgi, mevki, cinsiyet, ırk, dil ve din farkı gözetmeden bütün insanlara, sadece insan oldukları için, aynı değer ve ölçüde uygulanması emredilmiştir. Allâh Teâlâ şöyle buyurmuştur:”Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa, Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şahitlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”Nisa, 4/135

      İslam tarihinin her safhası ve dönemi, Resûlüllah'ın, sahabelerinin ve onlar gibi dini doğru anlamış ve hayatına tatbik etmiş kişi ve toplumların bu tarz düşünce ve uygulamalarının örnekleri ile doludur. Öyle ki, Adalet kavramı, islam toplumuna, "Adalet Mülkün (Devlet'in) Temelidir. " özdeyişi ile mal olmuştur. Resûlüllah'ın ikinci halifesi olan Hz. Ömer, bu anlamda adalet ile sembolleşmiş bir şahsiyet olmuştur. İslâm bu anlamda her ferdin ve her toplumun karşılıklı olarak işlerinde değişmez bir ölçü şeklinde yerini almış, istek ve heveslere yer vermemiş, sevgi ve nefretlere uymamış, akrabalık ve yakınlık gözetilmemiş, zengin-fakir, kuvvetli ve zayıf ayırımı yapılmamıştır.

      Bir gün Kureyş kabilesinden asil bir kadın hırsızlık yapmıştı. kadını cezalandırmaması için Ashabdan Üsameyi Peygamberimize gönderdiler. Bu duruma kızan ve üzülen Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Nasıl oluyor da bazı kimseler, Allah’ın kanunu karşısında aracı olmaya kalkışıyorlar. Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi şudur: İçlerinden asil, ileri gelen birisi hırsızlık yapınca, onu serbest bırakıyor, zayıf ve fakir bir kimse hırsızlık yapınca, onu cezalandırıyorlardı. Allah’a yemin ederim ki Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık yapsaydı, onun da cezasını verirdim.” Buhari Hudud 11,12 c.8 s. 16 Görüldüğü üzere, Hz. Peygamber, adalet konusunda aracı olmak isteyenleri çok yakını da olsa sert bir şekilde reddetmiş, suçluya layık olduğu cezasını vermekte en ufak bir tereddüt göstermemiştir. Zira adalet dünyadan kalkarsa, insan hayatına değer verecek bir şey kalmaz. Ayrıca ülkeler kılıçla alınır ama adaletle korunur. "...Allah insanlar arasında hüküm verdiğiniz zaman, adaletle hükmetmenizi emreder." (en-Nisâ, 4/58) İlâhî emrinin hikmeti gayet açıktır.

      Bundan dolayı bu gün özellikle adaleti ayakta tutmamız bizim en önemli görevimizdir. Bana ne demeden, dünyalık menfaatlere kapılmadan, her zaman ve her yerde adaleti ayakta tutmamız gereklidir. selam ve dua ile…

YORUMLAR
Reklamı Geç
Advert